Turistik Yerleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Turistik Yerleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2013 Cumartesi

Bozcaada Tarihi ve Turistik Yerleri

bozcaada-tarihi-turistik-yerler
Bozcaada, Ege Denizi'nin kuzeyinde, Çanakkale iline bağlı küçük bir ada. Türkiye'nin üçüncü büyük adası olarak Çanakkale Boğazı'nın hemen girişinde yer alıyor. Yerleşim, adanın kuzeydoğusunda yer alan ilçe merkezinde toplanmış. Bunun dışında herhangi bir köyü bulunmuyor.

Bozcaada'nın Yüzölçümü
Yüzölçümü etrafındaki adacıklarla beraber 37.6 km2, çevresi 38 km. Adanın anakaradaki feribot iskelesine uzaklığı sadece 6 km.

Bozcaada'ya Ulaşım
Ulaşım büyük bir arabalı vapurla sağlanıyor ve yolculuk ortalama yarım saat sürüyor. Yaz sezonunda karşılıklı yapılan sefer sayısı altıyken, bu sayı kışın üçe iniyor.


Bozcaada'nın Nüfusu
500 yıldır Türkler ve Rumların bir arada yaşadıkları Bozcaada'nın nüfusu 2500 civarında. Tarih boyunca göç alan ve göç veren adadaki Rum nüfus artık yalnızca 25-30 kişi. Son yıllarda büyük kentlerden gelip yerleşenlerin sayısı ise her geçen gün artıyor. Yazın gelen turistlerle birlikte ada nüfusu 5000-10.000 arasında değişiyor. Kışın ise nüfus 1000'e kadar inebiliyor. Adada bir ilkokul ve bir lise bulunuyor. Toplam 300 civarı öğrenci eğitim görüyor.

Bozcaada'nın Tarihi
Antik çağda Leukophrys, Yunan Mitolojisinde Tenedos adıyla anılan Bozcaada, stratejik konumundan dolayı çağlar boyunca birçok kez istilaya uğramış ve el değiştirmiş.
Türkiye: Marmara: Çanakkale: Bozcaada
Bigi: Tarih

Bozcaada Kalesi

Bozcaada Kalesi'nin ihtişamı adanın zengin geçmişini yansıtıyor aslında. Boğazın hemen çıkışında olması ve anakaraya yakınlığı sebebiyle yüzyıllar boyunca istilaya açık bir yer olmuş ada.
Türkiye: Marmara: Çanakkale: Bozcaada
Tür: Tarihi Eser: Kale

Bozcaada Ayazma
Yunanca 'hagiasme' kelimesinden gelen Ayazma, kutsal su anlamına geliyor. Türkiye'de birçok bölgede doğal su kaynağının olduğu yerlere bu isim veriliyor. Bozcaada'nın Ayazması adanın güney kısmında yer alıyor.
Türkiye: Marmara: Çanakkale: Bozcaada
Tür: Dini Yapı: Kilise
Aktivite: Gezi

Bozcaada Göztepe

Adanın bu en yüksek noktasına (192 mt.) çıktığınızda denizin ortasında büyük bir geminin kaptan köşküne çıkmış gibi oluyorsunuz.
Türkiye: Marmara: Çanakkale: Bozcaada
Aktivite: Gezi; Manzara

Bozcaada Müzesi

Bozcaada Müzesi, ziyaret ettiği yeri yakından tanıma bilincindeki turistler için eşi bulunmaz bir mekan. Adanın zengin tarihini ortaya koyan bu koleksiyon tamamen bireysel girişimlerle kurulmuş.
Türkiye: Marmara: Çanakkale: Bozcaada
Tür: Müze

Bozcaada Bağcılık-Şarapçılık
Bağcılık ve şarapçılık, 3000 yıllık birikimiyle adanın geçmişten günümüze ulaşan mirası.
Türkiye: Marmara: Çanakkale: Bozcaada
Aktivite: Yeme İçme: Şarap

6 Mart 2013 Çarşamba

Demre Tarihi ve Turistik Yerleri

demre-tarihi-turistik-yerler
Akdeniz Bölgesi'nde, Antalya'nın ilçesi olan Demre, Finike ile Kaş arasında, Finike'ye 25, Kaş'a 48 km. uzaklıktadır. İlçe merkezi Demre deresinin taşıdığı alüvyonlardan oluşan Demre Ovası üzerinde kurulmuştur. Demre, konumu itibarı ile fazla yüksek bir belde değildir. İlçenin akarsuyu bulunmamaktadır. İlçede sadece bir Demre Dere'si vardır Yazın kuru olur, kışın yağmur sularını taşır ve Köşkerler Köyü'nden itibaren yatağı kanyon içerisinde devam etmektedir. İlçenin Balören (Muskar) Köyü sınırları içerisinde kara çam, sedir, meşe ormanları bulunmaktadır.

Likya'nın önemli kentlerinden biri olan Myra (Demre)'nın MÖ.V.yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Yörede ele geçen sikkeler MÖ.III.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Roma döneminde gelişen ve zenginleşen kentin kuruluşunda yeni yapılarla bezenmesinde, burada yaşayan zenginlerin katkısı olmuştur. Şehrin içinden geçen Demre Çayı (Myros) deniz ticaretini geliştirmiş ancak korsanların kolayca baskın yapmalarına neden olmuştur. Bu nedenle Myralılar limanları Andriake'de, nehrin ağzına bir zincir gererek bu baskınları durdurmaya çalışmışlardır.


M.Ö. 42'de Sezar'ı öldüren Brutus asker toplamak için Lykia'ya gelmiş, Xanthos'u aldıktan sonra komutan Lentulus'u para toplamak için Myra (Demre)'ya göndermiştir. Myralılar buna karşı çıkmışlar ve kendilerini müdafaa etmeye çalışmışlarsa da komutan nehrin ağzına gerilen zincirleri kırarak şehre girmiştir. M.S. 18'de Tiberius'un evlatlığı olan Germanicus ve karısı Agrippina burayı ziyaret etmişler ve Myralılar limanları olan Andriake'ye onların heykellerini dikerek kendilerine olan saygılarını göstermişlerdir. M.S. 60'da ise St. Paul Roma'ya giderken Myra'da gemi değiştirir. Eski kaynaklar Myra (Demre) ile Limyra arasında gemi seferlerinin yapıldığını kaydederler.


Lykia Birliği'nin metropolisi olan Myra M.S. II. yüzyılda büyük bir gelişme göstermiş, burada Lykialı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı yapılmıştır. Örneğin Oinoandalı Licinius Langus 10.000 dinar vererek tiyatro ve portikoyu yaptırmıştır. Ayrıca Rhodiapolisli ve Kyeanaili Iason'un da Myra'nın imarı için çok yardım ettigini kitabelerden anlıyoruz. Aziz Nikola Myra (Demre)'da başpiskoposluk yaptığı II. Theodosion (408 - 450) zamanında Myra (Demre)'nın Lykia Bölgesi'nin başşehri olduğu bilinmektedir. Şehir, VII. yüzyıldan başlayarak IX. yüzyıla kadar devamlı Arap akınlarına uğramış, 809 yılında Harun El Reşit'in komutanlarından birisi Myra (Demre)'yı zaptetmiştir. 1034 tarihinde Arapların yaptığı deniz hücumlarında Aziz Nikola Kilisesi yıkılmıştır. Arap akınlarının verdiği huzursuzluk, Myros Çayı'nın sık sık taşması, bu taşma nedeniyle gelen toprakla bazı yapıların dolması ve bu arada meydana gelen depremler şehrin terk edilmesine neden olmuştur.

Myra'nın su ihtiyacı Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallarla karşılanmaktaydı. Bugünde bu kanalları görmek mümkündür. Myra (Demre)'ya gelirken yol üzerindeki Karabucak mevkiinde, günümüze kadar iyi korunmuş Roma Devri mezar anıtı dikkati çeker. Çay ağzındaki Myra (Demre)'nın limanı olan Andriake'nin üzerinde kehanet merkezi olmasıyla ünlü Sura antik kenti Sura'dan birkaç km uzaklıktaki Gürses'te ise Trebenda antik kenti yer alır. Myra'nın görkemli tiyatrosu oldukça sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiştir.

Kaya mezarlarıyla ünlü Myra (Demre)'da mezarlar hemen tiyatronun üzerinde ve doğu taraftaki nehir nekropolü denilen yerde olmak üzere iki yerde toplanmıştır.

Hıristiyanlık yönünden de Myra'nın ayrı bir önemi vardır. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan bu yerde Aziz Nikola IV.yüzyılın başında Piskopos olarak görev yapmış; halka kendini sevdirmiş, inancı uğruna çok acılar çekmiştir. Aziz Nikola Roma'ya buradaki Andreake limanından gitmiştir. Myra o zamandan sonra haç yollu yapılan bir yer olmuştur. Hıristiyan dünyasının ilgisini çeken Myra'da her yıl 6 Aralık'ta Noel Baba etkinliklerinin yapılması gelenek haline gelmiştir.

Myra'da Hristiyan dönemine ait kalıntıların çoğu günümüze gelememiştir. Yalnızca Aziz Nikola Kilisesi, Likya'nın en iyi korunmuş 9-10 bin seyirci kapasiteli tepelere yaslanmış tiyatrosu günümüzde de kullanılmaktadır. Ayrıca Myra (Demre)'nın arkasındaki kayalıklarda kaya mezarları, kabartma yazılar ve çeşitli lahit mezarlar, tahıl deposu bulunmaktadır.

İlk defa 1904 yılında Eynihal adıyla köy statüsüne kavuşan Demre; 6 Haziran 1968 yılında 4 köyün birleşmesiyle Belediye, 1987 tarihinde de Kale adıyla ilçe olmuştur.

Xanthos - Kınık
Xanthos Antik Kenti (Kınık), Kaş'a 45 km. mesafede, Kınık beldesindedir. Eşen Çayı'nın doğu kıyısında kurulmuş Lykia bölgesinin en büyük dini ve idari merkezi olarak nitelenmektedir.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Kaş
Tür: Tarihi Eser: Antik Kent

Myra - Demre
Bugünkü Demre ilçe merkezinde ve civarında yer ulan Myra antik kenti özellikle Lykia dönemi kaya mezarları, Roma dönemi Tiyatrosu ve Bizans dönemi Aziz Nikola Kilisesi ile ünlüdür.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Demre
Tür: Tarihi Eser: Antik Kent

Andriake - Çayağzı
Andriake Antik Kenti (Çayağzı), Demre kent merkezinden nehir boyunca uzanan asfalt yol 5 km. sonra deniz kenarındaki Çayağzı mevkiine ulaşır.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Demre
Tür: Tarihi Eser: Antik Kent

5 Mart 2013 Salı

Alanyanın Tarihi ve Turistik Yerleri

alanya-tarihi-turistik-yerler
Alanya, geniş plajları, tarihi eserleri, modern otel ve motellerin sayısız balık lokantaları, kafe ve barlarıyla mükemmel bir tatil merkezidir. Gelenleri ilk karşılayan, Alanya Yarımadası'nın üzerinde bir taç gibi kurulmuş olan ve 13. yüzyıldan kalma şahane Selçuklu Kalesi'dir. Etkileyici kalenin yanı sıra eşi benzeri olmayan tersanesi ve anıtsal güzellikteki sekizgen Kızıl Kule görülmeye değerdir.


Alanya Limanı'nı çevreleyen kafeler ve barlar akşam saatlerinde liman yolu boyunca el sanatları, deri, giysi, mücevherat, el çantaları ve yöreye özgü ilginç renklere bezeli su kabaklarının satıldığı butikler yer alır. Eğer mağaraları keşfetmekten hoşlanıyorsanız Damlataş Mağarası'nı gezmeniz gerekir. Mağara yakınında Etnografya Müzesi yer almaktadır. Tekneyle üç deniz mağarasına ulaşabilirsiniz: fosforlu kayalarıyla Fosforlu Mağara, korsanların kadın esirleri tuttukları Kızlar Mağarası ve Aşıklar Mağarası.

Alanya'nın 15 km. doğusunda yer alan Dim Çağı Vadisi gölgelerin serinliğinde dinlenmek için ideal bir yerdir. Tüm sahillerinden denize girilebilen Alanya tam bir güneş, deniz, kum cennetidir.

Alanya Kalesi
Alanya Kalesi zamanımıza kadar korunan tek Selçuklu kalesidir. 1225 yılında Roma kale kalıntılarının yerine Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından yeni bir kale yaptırılmıştır.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Tür: Tarihi Eser: Kale

Kleopatra Plajı
Alanya'nın batısında 2 kilometrelik uzunlunluğa sahip Kleopatra Plajı, ince kumlu ve alabildiğine geniş bir plaj. Adını mısır Kraliçesi Kleopatra'dan alan plajın bir diğer özelliği de denizin sığ olması.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Aktivite: Plaj

Damlataş Mağarası
Damlataş Mağarası, Alanya'nın içinde ve deniz kıyısında bulunmaktadır. Merkeze 3 km. uzaklıktadır. Toplam uzunluğu 30 m. olan mağara; kuru ve yatay mağara tipindedir.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Yer Şekli: Mağra

İncekum Plajı
Alanya'nın yaklaşık 20 km. batısında çamlık, doğal, ince kumlardan oluşan güzel bir plajdır. Çadır kampı yapılabilecek alan mevcuttur.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Aktivite: Plaj

Alanya Doğu Plajı
Alanya'nın doğusunda, Antalya-Mersin karayolu üzerindedir. Keykubat Plajı ile bunun 14 km'lik sahil uzantısından oluşur. Sahil boyunca plaj tesisleri bulunmaktadır.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Gazipaşa
Aktivite: Plaj

Dim Mağarası
Dim Mağarası, Alanya merkezinin 12 km. doğusunda bulunan Cebereis Dağı'nın yamacındadır. Dim Mağarası, Türkiye'nin en güzel mağaralarından biridir.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Yer Şekli: Mağra

Alanya Yaylaları
Alanya - Demirtaş Nahiyesi Kaş - Sapadere - Tokar ve Söğüt Yaylaları. Alanya'ya bağlı Demirtaş nahiyesinin kuzeyinde Toros Dağları'nın iç kısımlarında bulunan yaylalara, stabilize yolla ulaşmak mümkündür.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Yer Şekli: Yayla

Ulaş Plajı
Alanya merkezine 6 kilometrelik uzunluktaki Ulaş Plajı, denize girmek için en çok tercih edilen yerlerden. Plajın uzantısı halindeki Karayolu Ulaş Dinlenme Parkı ise arabalı turistlerin dinlenme yeri olarak düzenlenmiş.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Aktivite: Plaj

Alanya Antik Kentler
Alanya civarında bulunan antik kentler ve ören yerleri.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Tür: Tarihi Eser: Antik Kent

Alanya Arkeoloji Müzesi
Alanya Arkeoloji Müzesi, ilçe merkezinde yer alan müze 1967 yılında açılmıştır. Arkeolojik ve etnografik eserlerin sergilendiği iki teşhir salonunun yanı sıra müze bahçesinde de teşhir yapılmaktadır.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Tür: Müze: Arkeoloji Müzesi

Alanya Atatürk Evi Müzesi
Alanya Atatürk Evi Müzesi, Şekerhane Mahallesi'ndedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1935 yılında Alanya'ya gelerek Tevfik Azakoğlu’na ait bugün müze olarak düzenlenen evde kalmıştır.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Tür: Müze: Atatürk Müzesi

Aşıklar Mağarası
Aşıklar Mağarası, Alanya'nın tarihi yarımadası, denize yakın yamacında iki girişli bir mağaradır. Aşıklar Mağarası'na Cilvarda burnuna doğru teknenin kayalıklara yanaşmasından sonra kayalara tırmanılarak çıkılır.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
er Şekli: Mağra

Korsanlar Mağarası
Korsanlar Mağarası, Alanya Kalesi'nin bulunduğu tarihi yarımadanın altında bir deniz mağarasıdır. Teknelerle gidilir.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Yer Şekli: Mağra

Alanya-Dereköy Yaylası
Alanya-Dereköy Yaylası, Alanya'nın kuzeyinde bulunan yayla köyüne, 30 km'lik asfalt yolla ulaşılmaktadır. Kargı Çayı'nın aktığı vadinin güney yamaçlarında çam ağaçları meyve ve sebze bahçeleri içerisinde kurulmuştur.
Türkiye: Akdeniz: Antalya: Alanya
Yer Şekli: Yayla

25 Eylül 2012 Salı

Tunceli İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

tunceli-tarihi-turistik-yerler

Tunceli tabiî ve târihî güzelliklerin kucaklaştığı şirin bir ilimizdir. Kış sporları, her mevsim avlanmaya müsait hayvanları, vâdilerinde soğuk ve berrak suları ve çağlayanları ile Doğu Anadolu'nun İsviçre'sidir. Bu sayısız imkânlara rağmen turizm alt yapı tesisleri yoktur. Organizasyon noksanlığı ve ulaşım zorluğu yüzünden turizm hiç gelişmemiştir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Eski Câmi: Çemişgezek ilçesinde Selçuklular zamânında yapılmıştır. Taş işçiliği çok güzeldir.

Yalmaniye Câmii: Çemişgezek ilçesinde, Tîmûr Han zamanında Tâceddin Yalman tarafından yaptırılmıştır. Yapım târihi kesin belli değildir. Sonradan yapılan tamirler ve ekler belirgin bir şekildedir. Sâdece câminin ana giriş kapısı ilk yapısını koruyabilmiştir. Selçuklu ile Osmanlı mîmârisi arasında geçiş dönemi eseridir. Penceresi üzerinde bulunan, halk tarafından kıymetli-taş adı verilen oymataş paha biçilmeyen târihi bir eserdir.

Elti Hâtun Câmii: Mazgirt ilçesinde 1252'de Elti Hâtun adına yapılmıştır. Genelde sâde bir câmidir. Elektrik tesisatı çekilirken kitâbesi tahrip edilmiştir. Câmi çevresinde bulunan taşlardan câminin külliyesi olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca Elti Hâtun adına yapılmış bir de kümbet vardır.


Baysungur Câmii: Pertek ilçesinde kalenin eteğinde yer alır. 1572'de Pertek Beyi Baysungur tarafından yaptırılmıştır. Taç kapı ve mihrabın taş işçiliği çok güzeldir. Yukarı Câmi olarak da bilinir.

Çelebi Ali Câmii: Pertek ilçesinde 1570 senesinde yaptırılmıştır. Kesme ve moloz taştandır. Câminin batı duvarında eyvanlı çeşme, onun yanında da minâre vardır. Tek kubbeli bir câmidir.

Sağman Câmii:
Pertek ilçesinin Sağman köyündedir. 1555'te Selçuklulardan Keyhüsrev Beyin oğlu Sâlih Bey tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Tek kubbelidir.

Eski eserler:

Bağın Kalesi: Mazgirt ilçesi Faraç köyündedir. Asurlulardan kalmadır. Çivi yazılı sütun vardır.
Pertek Kalesi: Pertek'te kayalık bir tepe üzerindedir. Selçuklular yapmış, Osmanlılar tâmir etmiştir. Hâlid bin Velid hazretleri tarafından fethedilen kale, Hicrî 19 yılında tâmir edilmiş, kapısının üstündeki Karakuş heykeli kaldırılarak yerine Arabî bir kitâbe konulmuştur. Kale, Selçuklulardan sonra Osmanlılar tarafından tâmir ettirilmiştir. Güney cephesinde yontma taşlar arasına kırmızı sert tuğlalar konmuş, aralarına mâvi çiniler yerleştirilmiştir. Kale içinde sarnıç ve binâ harâbeleri vardır. Kale güneyinde Murâd Nehri kenarında yüksek kayalar üzerinde Pertek Beylerine âit binâlar vardır. Çocikli adı verilen çinili adalar Mengüç Beylerine âittir. Sağman Kalesi: Pertek'in 15 km uzağındadır. 1555'te sancak beyi Sâlih Bey yaptırmıştır. Mazgirt Kalesi: Selçuklulardan kalmadır. Kaleye bir mağaradan girilir. Mağara önünde 40 merdiven vardır. Surların bir kısmı yıkılmıştır. İçinde bir yel değirmeni bulunur ve bu değirmen tahrip olmuştur.
Târihî köprüler içinde Çemişgezek, Pertek veMazgirt ilçelerinde Selçuklu ve Osmanlılardan kalma köprü kalıntıları vardır.

Pertek-Til (Korluca) Köyü Hanı: Sultan Murâd Han tarafından Bağdat Seferi sırasında yapılmıştır. Mazgirt-Ürik köyüne vakfedilmiştir. İbrâhim Paşa Sarayı: Pertektedir. Derviş hücreleri: Çemişgezek'tedir. Sarp kayalara oyulmuştur.
Mesire yerleri: Tunceli'de Munzur Vâdisi dışında Mercan Vâdisi boyları ve Tunceli-Erzincan karayolu çevresi tamâmiyle mesire yeridir. Başlıca mesire yerleri şunlardır:
Munzur Vâdisi Millî Parkı: Tunceli-Ovacık arasında uzanan Munzur Vâdisi "Millî Park" olarak îlân edilmiştir. Bu vâdinin tabiî güzelliği eşsiz güzelliktedir. Munzur Suyundan ise bol ve çeşitli alabalık çıkarılır. Çevresi av hayvanları ve bu gibi su kaynakları ile doludur. Ayı, kurt, vaşak, tilki, su samuru, sansar, porsuk, sincap, tavşan, dağ keçisi, geyik ve iki bin çeşit kuş vardır. Nehirlerinde 14 çeşit alabalık kaynaşır. Dağ tepelerinde bir yazdan öteki yaza kar ve buz ulaşan bir beldedir. Köpüklü sularında, sarp yamaçlarında vahşi bir güzellik gizlidir. Kekliği meşhur olup, türkülere geçmiştir. Dört mevsim ayrı güzelliği vardır. Vâdiler ilkbahar ve yazın yemyeşildir. Kışın kar kalınlığı genellikle 150 cm civârındadır.
Karagöl Çağlayanı: Tunceli-Pülümür arasında mesire yeridir. Dereova Çağlayanı: Nazimiye'dedir. Manzarası çok güzel bir mesire yeridir. Mercan Vâdisi ve Çağlayan: Dereova bucağındadır. Ormanyolu Çayı: Çemişgezek'tedir. Keban Baraj Gölü: Kenarları çok güzel manzaralarla süslüdür. Harçik Vâdisi; Tahar Vâdisi; Kırk Gözeler: Munzur Nehrinin çıktığı yerdir.

İçmeler ve kaplıcalar: Tunceli'de çok sayıda içme ve kaplıca vardır. Fakat bunların çoğunda tesis yoktur. Küçük bölümünde ise, bölge halkı tarafından yapılmış küçük tesisler vardır.
Mazgirt Kaplıcası: Mazgirt ilçesinin Bağın köyündedir. Tedâvi için basit bir havuz, konaklama için de küçük bir motel vardır. Kaplıca suyu içme olarak, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarına iyi gelir. Metabolizma rahatsızlıklarında, banyo olarak damarları genişletir, romatizma, nevralji ve kadın hastalıklarına faydalıdır.
Tunceli ilinde bâzı meşhur efsâneler de vardır. Bunlardan bâzıları şunlardır:
Munzur Efsanesi: Bu efsâne Munzur Irmağının kaynağına âittir. Söylendiğine göre, vaktiyle bu civarda yaşayan zengin bir köylü hacca gitmiş. Kendisinin sadık ve dürüst bir çobanı varmış. Hanımı evde helva pişirirken çoban yanına gelip Hacda bulunan ağasına helva götürmek için tabağa helva koymasını istemiş. "Ağam sıcak helvayı çok sever, sıcak sıcak bir kepçe helva koy da götüreyim." demiş. Kadın bunun imkânsız olduğunu bildiği için; "Çobanın canı helva istedi galiba, bolca koyalım da yesin." diyerek bir tabağa helva doldurup çobana vermiş. O anda hac mahallinde namaz kılmakta olan ağa, çobanı görmüş. Çoban; "Hanım sana helva gönderdi." deyip bir anda kaybolmuş.
Ağanın hacdan döneceği haberi köye gelince herkes kendisini karşılamaya çıkmış. Çoban da eline tâze sağdığı bir tas süt alıp, bunların arasına katılmış. Ağa köye gelişinde biriken halk kendisinin elini öpmek ve ona hürmette bulunmak için yürüyünce, topluluğa hitâben hacdayken yediği helvayı kastederek; "Hürmete lâyık ve eli öpülecek olan kişi ben değilim. O, aranızda bulunan çobanım Munzur'dur." deyince, halk çobanın eline sarılmak istemiş. "Ağam beni mahvettin" diye çoban kaçmış. Şimdiki Munzur Nehrinin çıktığı yere gelince ayağı bir taşa takılarak düşmüş ve elindeki süt dökülmüş. Sütün döküldüğü yerden beyaz köpüklü bir su fışkırmış. Bu Munzur'un ilk kaynağını teşkil etmiştir. Hâlen bu menbânın suyu köpüklü beyaz süt renginde akmaktadır.
Pülümür bölgesine âit efsâne: Efsâne çarıklı aşiretine âittir. Aşiretin reisi Şah Hüseyin Beydir. Eşyâlarını benekli bir öküze yükleyerek Doğu bölgesinden Batıya doğru âilece hareket ederler. Bir gece gördüğü rüyâda öküz nereye yatarsa orayı yurt tutmak ilhamını alması üzerine öküzün yattığı Pülümür'ün Ağa Şenliği bölgesini yurt edinir. Evin inşâsı sırasında Hızır aleyhisselâm, ak sakallı bir dede şeklinde gelerek evin bir tarafına kalın bir direk diker ve ortadan kaybolur. Bu direğe Kali Sipe (Beyaz İhtiyar) adı verilmiştir. Rivâyete göre 1266 târihinde binânın yanması üzerine halk kaçmış, bilâhare döndüklerinde direğin yanmadığını görmüşlerdir.

24 Eylül 2012 Pazartesi

Trabzon İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

trabzon_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Karadeniz’in sembolü kabul edilen, ikinci İstanbul olarak vasıflandırılan Trabzon; târihî eserleri, tabiî güzellikleri, zengin folkloru ve elverişli iklimiyle şirin bir ilimizdir. Fâtih’in yıktığı üç imparatorluktan birine başşehirlik yapan il, târihî eserler yönünden oldukça zengindir. 1830 yangını sırasında eski eserlerin çoğu imhâ olmuştur. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Gülbahar Hâtun Külliyesi: Gülbahar Hâtun Mahallesinde Yavuz Sultan Selim Hanın annesi Gülbahar Hâtun tarafından 1514’te yaptırılmıştır. Külliye, câmi medrese, aşhâne, imâret, türbe ve hamamdan meydana gelmişse de günümüze sâdece câmi ve türbe ulaşabilmiştir. Türbe; câminin doğusunda yer alır. Sekizgen plânlı ve kubbeli olan türbenin içi âyet ve sûrelerle süslenmiştir.

İskenderpaşa Câmii: Vâli İskender Paşa tarafından 1529’da yaptırılmıştır. Kaynaklarda yanında bir medrese olduğu bildirilmekteyse de, günümüze kalıntıları dahi ulaşamamıştır. Kare plânlı, kubbeli ana mekânın duvarları Türk motifleriyle süslenmiştir. Câmi, 1882 ve 1973’te gördüğü tâmirler yüzünden ilk orijinalliğini kaybetmiştir. Minâresi tek şerefelidir.

Semerciler Câmii: Semerciler Mahallesindedir. Yapım târihi kesin belli değildir. 1820’de tâmir sırasında kubbesi düz çatıyla örülmüştür. Tavan ve minberi ahşap oymacılığın ilginç örneklerindendir. Minâresi tek şerefelidir.

Çarşı Câmii: Çarşı Mahallesinde Trabzon Vâlisi Hazînedarzâde Osman Paşa tarafından 1839’da yaptırılmıştır. 1964’te yapılan tâmir sırasında kubbesi kurşunla kaplanmıştır. Mihrap ve minber mermer olup, çok güzel işlemelidir.

Fâtih Câmii: Ortahisar Mahallesinde olup, Ortahisar Câmii diye de bilinir. Kiliseden Câmiye çevrilmiştir. Mihrap ve minberdeki işlemeleri çok güzeldir. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür.

Yeni Cumâ Câmii: Yeni Cumâ Mahallesindedir. On dördüncü asırda kilise olarak yapılan eser. Osmanlılar tarafından Trabzon fethedilince câmiye çevrilmiş ve yanına bir minâre ilâve edilmiştir.

Kudreddîn Câmii: Kommenler İmparatoru Üçüncü Alexios’un kızı Anna tarafından 1342’de kilise olarak yaptırılmıştır. 1665’te câmiye çevrilen eserin yanına tek şerefeli bir minâre ilâve edilmiştir.

Emir Mehmed Türbesi: Kitâbesinden anlaşıldığına göre, 1523’te Emir Mehmed adına yaptırılmıştır. Türbede Emir Mehmed ve Trabzon şeyhlerinden Osman Baba gömülüdür.

Bedesten: Yapım târihi belli olmayan eserin on ikinci asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Günümüzde ahşap kat bölmeleri yıkılmış, sâdece alt kattaki dükkanlar vardır.

Vakıf Han: Çarşı Câmiinin arkasında olup, Taşhan adıyla da bilinir. 1531’de Trabzon Vâlisi İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır. Dükkanlar geniş bir avlu etrâfında sıralanmış olup, tonoz örtülüdür.

Alaca Han: Bakırcılariçi semtinde, olup kitâbesi yoktur. On sekizinci asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Gördüğü tâmirler yüzünden orijinalliğini kaybetmiştir. Birinci katta 11, ikinci katta 16 dükkân vardır. Günümüzde yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Paşa Hamamı: Çarşı Mahallesinde, Trabzon Vâlisi İskender Paşa tarafından 1531’de yaptırılmıştır. Çifte hamam plânındadır.

Hacı Ârif Hamamı: Pazarkapı Câmiinin arkasındadır. Yapısından 18. asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Oldukça yıkık vaziyettedir.

İmâret Deresi Su Kemeri: Trabzon Kalesinin batı yamacındaki İmâret Deresi üzerindedir. On altıncı asırda Justinianus tarafından yaptırılmıştır. Günümüzdeki su kemeri 13. asırdan kalmıştır. Kesme taştan 30 m uzunluğunda, 7 m yüksekliğinde, beş gözlüdür.

Kuzgundere Su Kemeri: Kalenin doğusunda Kuzgundere üzerinde kurulmuştur. On üçüncü asırda yapılmıştır. Kesme ve moloz taştan yapılmış 8 m uzunlukta, 6 m yüksekliğinde olup, İnceköprü adıyla bilinir. Bugün üstüne ek yapılarak genişletilip yol olarak kullanılmaktadır.

Kavaklı Su kemeri: Yeni Cumâ Mahallesindedir. Kesme ve moloz taştan yapılmış olup, 20 m uzunluğunda 7 m yüksekliğindedir.

Abdullah Paşa Çeşmesi: Gülbahar Hâtun Mahallesindedir. Hazînedarzâde Abdullah Paşa tarafından 1849’da yaptırılmıştır. Dikdörtgen ampir biçimde yapılmış bir yapıdır.

Abdülhamîd Çeşmesi: İskender Paşa Mahallesinde 1891’de yaptırılmıştır. Üç musluklu ve her musluk ayrı yalaklıdır. Saçağın üstünde Abdülhamîd Hanın tuğrası vardır.

Zağanos Köprüsü: Ortahisar ile Gülbahar Hâtun semti arasındadır. Önceleri günümüzdeki köprünün yerinde, Zağanos Paşa tarafından 1467’de yaptırdığı, inip kalkabilen küçük bir köprü olduğu bilinmektedir. Şimdiki köprü kesme taştan 60 m uzunluğunda olup, tek gözlüdür.

İrene Kulesi: Yeni CumâMahallesinde, Boztepe eteklerindedir. Yapım târihi kesin olarak belli değildir. Kesme taştan içiçe geçmiş iki kuleden meydana gelmiştir. 1916-1918 Rus işgâlinde cephânelik olarak kullanılmıştır. Bir patlama yüzünden çatısı havaya uçmuştur.

Ayasofya Müzesi:İl merkezinin 3 km batısında yer alır. 1263’te Bizans İmparatoru VIII. Palaiogologos tarafından kilise olarak yaptırılmıştır. Trabzon Osmanlılar tarafından fethedilince camiye çevrildi. 1864’te tamir edilen cami 1957’de müze haline getirildi.

Trabzon Kalesi: Eski bir kaledir. Yukarı, Orta ve Aşağı Hisar olarak üç kısma ayrılır. Vazelon Manastırı: Maçka’ya iki saat mesâfede Hamurya Köyü yakınındadır. M.S. 317’de yapılmış ve 565’te Justinianus tâmir ettirmiştir. Bugün yıkıntı hâlindedir. Manzarası çok güzeldir. Sümela (Meryem Ana) Manastırı: Maçka’ya 18 km mesâfede orman içinde 220 m yükseklikte kayalara oyularak yapılmış bir manastırdır. M.S. 474’te yapılmış olup, 72 odalı, 4 katlı, binlerce el yazma kitabı bulunan kütüphânesi, altın ve gümüş mahfazalar içinde saklanan, imparator ve Osmanlı sultanlarının berât ve fermanları bulunan müzesi, eski çağın ressamlarından Luka tarafından yapılan Meryem Ana tasviri, yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. 1924’te bir yangınla tahrip olmuştur. Yabancı turistlerse duvardaki freskleri çıkarıp yurt dışına kaçırmışlardır. Odalar resimlerle süslüdür. Altındere Vâdisindedir. Kuştul (Hızır-İlyas) Kızlar Manastırı: Maçka’nın 30 km doğusunda Şimşirlik Köyü yakınında bir kaya üzerindedir. Binâya 93 merdivenle çıkılır. Manzarası güzeldir.

Mesire Yerleri: Trabzon, tabiî güzellikler yönünden zengin bir ilimizdir. Kıyıları, ormanları ve her mevsim zümrüt gibi yemyeşil örtüsüyle yurdumuzun en güzel köşelerinden biridir. Başlıca mesire yerleri şunlardır:

Çamburnu: Trabzon-Rize devlet karayolu üzerinde Sürmene’ye 7 km mesâfede tabiî bir mesiredir. Çakırgöl: Çakırgöl Dağının kuzey yamacında yer alan göl kıyısı güzel bir mesiredir. Alabalık boldur. Bulak Köyü: İl merkezine 11 km mesâfede temiz havası ve kaynak suları ile meşhur bir mesiredir. Bölgede kır kahveleri vardır. Zigana Geçidi: Değirmensuyu civârında 2510 m yükseklikte, etrafı çam ormanlarıyla kaplı yaz ve kış manzarasına doyum olmayan bir yerdir.

Kaplıca ve İçmeler: Trabzon, şifâlı su kaynakları bakımından çok zengindir. Birçok mâden suyu kaynağı vardır.

Kisarna ve Yomra İçmesi: Trabzon’a 7 km mesâfede Bengisu köyündedir. Mide, karaciğer, böbrek, barsak ve safra yolları hastalıklarına tavsiye edilir. Yakınında şişeleme tesisleri vardır. Gazino ve çay bahçeleriyle aynı zamanda bir mesire yeridir.

Ziyâret Suyu (Araklı ilçesi), Hadi Mâdensuyu (Çaykara ilçesi), Ziyaret Gölü Suyu (Maçka ilçesi), Sürmene Mâdensuyu, TonyaMâdensuyu, Uçarsu Mâdensuyu (Akçaabat ilçesi), Karadağ Mâdensuyu (Vakfıkebir ilçesi) Simenler Madensuyu (Vakfıkebir ilçesi), Sarayla Madensuyu (Yomra ilçesi), Ayazma Mâdensuyu (Yomra ilçesi), Acısu (Şalpazarı) diğer şifâlı sular olup, çoğunda tesisler yetersizdir.

Kent merkezi kuzeyde denizden, güneyde Boztepe''nin üzerine kadar düzgün olmayan teraslar halinde yükselir. Değirmendere, Kuzgundere (ya da Tabakhane) ve Zağnos dereleri yerleşimi güneyden kuzeye derin boğazlarla bölmüştür. Tabakhane ve Zağnos dereleri arasında kalan ve düzgün olmayan yüksek bir masa formundaki alan üzerinde, kentin bilinen eneski yerleşim kalıntıları tespit edilmiştir. İşte bu nedenle Trabzon adının eski Grekçe masa ya da trapez/yamuk biçimi karşılığı olarak "trapezos" kelimesinden geldiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Trabzon adına, Trapezos olarak ilk kez, Yunanlı komutan Kesnophon tarafından kaleme alınan, M.Ö. 4. Yüzyılda geçen olayların anlatıldığı "Anabasis" adlı antik kaynakta rastlanmaktadır.
İyon kökenli Miletoslular Batı Anadolu''dan sonra M.Ö. 7. Yüzyılda Karadeniz''e de gelerek kıyılarda koloni kentleri kurmuşlardır. Trabzon da, merkezi Sinop olan bu kolonilerin arasında sayılmaktadır ve birçok araştırmacı, kentin ilk kuruluşu olarak bu dönemi göstermektedir. Oysa Kolkhlar, Driller, Makronlar gibi yerli kavimler Trabzon civarında çok daha önceden beri yaşamaktaydılar.

Aynı yüzyılda Karadeniz Bölgesi Kafkasya''dan gelen Kimmerler ve onların ardından İskitlerin akınlarına uğramıştır. Ancak bu akımların kolonilerin kuruluşundan önce mi yoksa sonra mı olduğu konusu tartışmalıdır. M.Ö. 6. Yüzyılda ise Trabzon Perslerin egemenliğine girerek, Pont Kapadokyası adı verilen satraplık içinde kalmıştır.

Makedonya Kralı Büyük İskender M.Ö. 334 yılında tüm Anadolu''da Pers hakimiyetine son vermiştir.

İskender''in ani ölümünden sonra oluşan karışıklık sırasında Pont satrabı II. Ariantes''in oğlu Mithridates, yerli halkın desteğiyle Karadeniz''de Pontus Devletini kurmuştur. Trabzon, M.Ö. 280 yılında merkezi Amasya olan Pontus devletinin sınırları içinde kalmıştır.

M.Ö. I. Yüzyılda batıda güçlenen Romalılar Anadolu''yu da işgal etmeye başlamışlardır. Roma kralı Pompeius''un Pontus Kralı V. Mithridates''i Kelkit vadisinde bozguna uğratması üzerine Pontus Krallığı dağılmıştır. Böylece Trabzon , M.Ö. 66 yılında Roma yönetimine girmiştir. Roma''da Avgustus''la birlikte M.Ö. 27 yılındanitibaren imparatorluk dönemi başlamıştır. Avgustus''un idari düzenlemesi sonucu Trabzon, Pontus Polemoniacus adı verilen vasallık içinde yer almış, İmparator Tiberius zamanında (M.S. 14-37), diğer bir idare bölüm olan Kapadokya Eyaleti sınırları içinde kalmıştır. İmparator Nero döneminde ise (54-68) serbest kent olma ayrıcalığına kavuşturulmuştur. Trabzon bu dönemde "ünlü" ve "zengin" kent tanımlamasıyla tarihçilerin kitaplarında yer alır. Roma İmparatorluğunun doğu sınırının savunmasına önem veren Vespasian zamanında (69-79) Trabzon, Kapadokya -Galatya Eyaletine dahil edilmiştir.

Ünlü Roma İmparatoru Hadrian Döneminde (117-138) tüm imparatorlukta olduğu gibi Trabzon''da da önemli imar etkinliklerinde bulunulmuş, birçok dini ve askeri binalar ile yollar, su kemerleri ve yakın zamana kadar kalıntıları görülebilen yapay bir liman inşa edilmiştir Hadrian''dan sonra Trabzon''un parlak dönemi sona ermiş, 244 yılında para basma yetkisi elinden alınmıştır. Roma Döneminde basılan Trabzon sikkelerinin ön yüzlerindeRoma İmparatorlarının büstü olmakla birlikte, arka yüzlerinde Pontus Krallığı döneminden beri süregelen kendi mitolojik figürlerine yer verilmiş ve Grekçe yazı kullanılmıştır.

Trabzon, 276 yılında tüm Doğu Karadeniz Bölgesine akınlar yapan Gotların saldırısına uğramış, bu saldırıda tüm kent yakılıp yıkılmıştır. Roma İmparatorluğunun son dönemlerinde 4. Yüzyılın başında Diocletian Maximian, Constantinius ve Galerius''tan oluşan dörtlü idare zamanında Trabzon''da yeniden bir takım imar etkinliklerinde bulunulduğunu Trabzon Müzesindeki Latince bir kitabeden anlıyoruz.

Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca Trabzon, merkezi İstanbul olan Doğu Roma / Bizans İmparatorluğunun sınırları içinde kalmıştır. Bizans İmparatoru Justinianus (527-564) Trabzon''da kent surlarını restore ettirerek yeni bir imar etkinliğini başlatmıştır. Heraclius zamanında (610-641) imparatorluk askeri bölgelere ayrılmaya başlanmış, Trabzon, Teophilos zamanında (829-842) kurulan Khaldia Temasının merkezi olmuştur.

Müslüman Araplar 8. Yüzyılın başlarından itibaren Anadolu''ya düzenledikleri baskınlarda Doğu Karadeniz ve Trabzon''a gelmişlerdir.

Bizans İmparatorluğunun 1204 de IV. Haçlı seferleriyle gelen Latinlerin eline geçmesi üzerine, imparator I. Andronikos Komnenos''un İstanbul''dan kaçan torunları Alexios ve David, Gürcü Kraliçesi Tamara''nın da yardımıyla Trabzon''da 1204 yılında bağımsız olarak Komnenos Krallığını kurmuşlardır. Anadolu Selçukluları ile evlilik bağı oluşturarak ve vergi ödeyerek siyasi varlıklarını sürdürebilen Komnenos Krallığı, I. Manuel Komnenos zamanında (1238-1265) en parlak dönemini yaşamıştır. Gümüşhane''deki gümüş madenlerinin etkisiyle de ekonomik olarak güçlenen Manuel I''in sikkeleri üzerinde "en mutlu" ünvanı yer almaktadır.

I. Bayezid''in 1398 de Samsun yöresini almasından sonra Trabzon Komnenos Krallığı Osmanlı Devletine yıllık vergi ödemek zorunda bırakılmıştır. David Komnenos, iktidarı döneminde (1458-1461) vergi ödemeyi durdurarak, önceden ödediklerini de Akkoyunlu Devleti Sultanı Uzun Hasan aracılığıyla geri istemiş, Osmanlılara karşı Avrupa''daki büyük devletlere ittifak önerisinde bulunmuştur. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet''in öncülüğündeki Osmanlı Kuvvetleri Bölgeyi kuşatarak, 1461 yılında Trabzon''u ele geçirmiş ve Komnenosların egemenliğine son vermiştir.

Trabzon, Osmanlı Döneminde önce eyalet ve sancak olarak şehzade ve mutasarrıflar tarafından idare edilmiştir. İlk sancak beyi Hızır Bey''dir. 1470 yılında sancak beyliği küçük yaşta Şehzade Abdullah''a verilmiş; Abdullah, annesi Şirin Hatunla birlikte 1479 yılına kadar Trabzon''da yaşamıştır. Yavuz Sultan Selim de şehzadeliği sırasında (1491-1512) Trabzon''da Sancak Beyi olarak bulunmuş, sonradan Kanuni ünvanı alacak olan oğlu Sultan Süleyman burada doğmuştur.

Trabzon 16. yüzyılda, merkezi Batum olan Lazistan Sancağı ile birleştirilerek eyalete dönüştürülmüş ve bu yeni idari birimin merkezi olmuştur. 1867 yılında Trabzon''da büyük bir yangın çıkmış, bir çok kamu binası da bu sırada yanmış ve kent daha sonra yeniden düzenlenmiştir. 1868 yılında vilayet olmuş, merkez sancağı dışında Lazistan, Gümüşhane, Canik Sancakları da buraya bağlanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ruslar Trabzon''a saldırır (14 Nisan 1916). Trabzonlulardan oluşan vurucu güçler (Milis), bu saldırı sırasında gerilla savaşı verirler. Bu sıralarda, cepheye gönderilmek üzere Hamidiye Zırhlısının desteğinde Trabzon Limanına gelen cephane Trabzonlu gençlerce büyük bir heyecan içinde boşaltılıp Maçka''ya taşınır.

Çaykara''da Sultan Murat Yaylasında (10 Haziran 1916), Of''ta Baltacı, Arsin''de Yanbolu Derelerinde Ruslara karşı başarılı savaşlar verilmiş, ancak o yıllardaki koşullar altında düşmanın Trabzon''a girmesine engel olunamaz ve Ruslar 14 Nisan l916 yılında Trabzon''a girer. Rusların Trabzon''da kaldığı bir yıl, on ay, on günlük süre içinde özellikle Rumlar ve Ermeniler, yerli halka büyük işkenceler yaparlar; sayısız insan öldürürler.

1917''de Rusya''da "Bolşevik Devrimi" olur, Çarlık Yönetimi yıkılır. Bunun üzerine Rus ordusunda büyük bir panik başlar. Bu Rusların Trabzon''dan çekilmesine de yol açar. Öte yandan, batıdan doğuya doğru kayan ve Karadağ''da toplanan Türk Çeteleri, Akçaabat''a inerek Yüzbaşı Kahraman Bey''in komutasında üç koldan Trabzon''a doğru yürürler ve 24 Şubat 1918 tarihinde Trabzon''a girer.

Ulu Önder Atatürk, Cumhuriyet döneminde Trabzon''a üç kez gelir; l924, 1930 ve 1937 yıllarında, ilk geldikleri 15 Eylül 1924 günü, Trabzonlularca "ATATÜRK GÜNÜ" olarak kabul edilir ve bu kendisine bir telle bildirilir.

22 Eylül 2012 Cumartesi

Tekirdağ İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

tekirdag_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Marmara ve Karadeniz’de kıyıları bulunan Tekirdağ, güzel ormanları, târihî eserleri ve tabiî kumsallarıyla güzel bir ilimizdir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Rüstem Paşa Külliyesi:
Ertuğrul Mahallesinde Kânûnî Sultan Süleymân Hanın damadı Rüstem Paşa tarafından 1553’te Mîmar Sinân’a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, hamam, bedesten, medrese ve kitaplıktan meydana gelmiştir. Günümüze orijinal şekliyle câmi, kütüphâne ve bedesten ulaşmıştır. Câminin tek ve geniş kubbesi ve yazıları bir sanat şaheseridir. Medrese yıkıntı hâlindedir. Hamamın sâdece taş ve tuğla duvarlarından bir kısmı kalmıştır. Bedesten altı kubbeli dikdörtgen bir yapıdır. Taş ve tuğla karışımından inşâ edilmiştir. Câmiye 1841’de Sultan Abdülmecîd devrinde son cemâat yeri ilâve edilerek ortaya beşgen saçaklı ve on musluktan şadırvan inşâ edilmiştir.

Eski Câmi: Ertuğrul Mahallesinde olup, kitâbesi yoktur. İlk yapı şekli yanmıştır. Daha sonra yapılan câmi 1830’da Zâhire Nâzırı Tekirdağlı Ahmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Çatısı ahşap, üstü kiremit kaplıdır. 1912 zelzelesinde yıkılan minâre, Cumhûriyet devrinde yeniden yapılmıştır.

Orta Câmi: Kürkçü Sinân Ağa tarafından yaptırılmıştır. Eski câmi yıkılmış olup, günümüzdeki câmi 1854’te eskisinin yerine yapılmıştır. Câmi duvarları kalın taşlardan olup, çatısı kiremitle kaplıdır.

Hasan Efendi Câmii: Hasan Efendi Mahallesinde olup, 1627’de Hasan Efendi tarafından yaptırılmıştır. Hasan Efendinin mezarı yanındadır. Minâresi tâmir görmüştür.

Sultan Süleyman Câmii: Çorlu ilçesinde çarşı içindedir. 1521’de yapılan câmi kesme taştan kare plânlı yapı yuvarlak kubbeyle örtülüdür. Tek şerefeli minâre silindirik gövdelidir.

Gâzi Ömer Bey Câmii: Malkara ilçesinde Fâtih’in meşhur komutanı ve Mora Yarımadası Fâtihi Gâzi Ömer Bey tarafından yaptırılmıştır. Eski Osmanlı câmilerindendir ve hâlen sağlamdır. Yanında 1490’da yapılmış Ömer Beyin türbesi vardır. 1830’da câmi tâmir görmüştür.

Ayas Paşa Câmii: Saray ilçesinde Sadrâzam Ayaz Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan küçük bir yapıdır. Ana mekan kubbeyle örtülüdür. İnce silindirik gövdeli minâre tek şerefelidir. 1569’da yapılmış olan câminin avlusunda Kırım hanlarından İkinci Devlet Giray Hanın (v. 1725), İkinci Fetih Giray Hanın (v. 1746), İslâm Giray Sultanın (v. 1772), Üçüncü Selim Giray Hanın (v. 1785), Dördüncü Devlet Giray Hanın (v. 1780) ve Şahbaz Giray Hanın (v. 1792) kabirleri vardır.

Tekirdağ Müzesi: Eski çağlarla Osmanlı devrine âit eserler sergilenir. Oldukça zengin sayılır.

Rakoczi Müzesi: Macar Kralıİkinci Ferenc Rakoczi’nin 1720-1735 arasında Tekirdağ’da kaldığı ev, müze hâline getirilmiştir. Burada kullandığı eşyâlar, silâhlar, yaptığı yağlıboya tabloları ve tahta oymalar sergilenmektedir. Avusturya İmparatoruyla savaşan Rakoczi, Fransa’ya sığınmış ve Sultan Üçüncü Ahmed Han, Rakoczi’yi Macar Kralı tanımış ve Osmanlı Devletine dâvet etmiştir. 1735’te ölmüştür. Sonradan kemikleri Macaristan’a nakledilmiştir.

Eski Eserler: Marmara Ereğlisi: M.Ö. 601’de Samoslar tarafından kurulmuş eski bir şehirdir. Karaevli Köyü: Târihî bir Trak şehridir. Eski adı Mokapora (Mocasura) idi. Germeyan Köyü: Roma Devrinde Aproi-Apros-Apri isimli bir şehirdi. İnecik: Eski Trak şehridir. Roma devrinde gelişmiştir. Barbaros (Banados): M.Ö. 6. asırda kurulmuş târihî bir şehirdir. Mesinli Kale Kalıntıları: Çorlu ilçesine bağlı Mesinli köyündedir. Beşiktepe: Merkez ilçeye bağlı Ahmedikli ve Hacıköy arasında beşiğe benzer tepede kale kalıntıları vardır. Güneşli: Saray ilçesi yakınında eski bir yerleşim merkezidir.

Mesire yerleri: Tekirdağ, uzun kumsalları, bağları ve ormanlarıyla tabiî güzellikler açısından zengin bir ilimizdir. Yaz ortasında deniz kıyıları yöre halkının ve İstanbulluların akınına uğrar. Başlıca mesire yerleri şunlardır:

Barbaros; Tekirdağ’ın 8 km yakınında kumsalı çok güzel bir sâhil şerididir.

Kumbağ: Tekirdağ’ın 15 km yakınında deniz kıyısında bir tâtil köyüdür.

Sığ Deniz: Kumsalı, tabiî plajı, bağları ve ormanıyla çok sayıda turistin geldiği bir yerdir.

Çamlıköy: Saray ilçesinin Karadeniz kıyısındaki çok güzel manzaralı, tabiî plajlı ormanla denizin kucaklaştığı bir yerdir. Bahçeköy Deresinin Kastro’da Karadeniz’e döküldüğü yerde bir gölcük meydana gelmiştir. Bu gölcükte kayıkla gezilir ve gölcükte bol miktarda kefal balığı bulunur.

Çorlu Çamlığı: Çorlu-Lüleburgaz arasında soğuk ve güzel suları ve gür çam ağaçlarıyla süslü bir mesire yeridir.

Değirmenaltı: Tekirdağ’a 8 km mesâfede deniz kıyısında güzel bir mesire yeridir.

Mürefte: Denizi, kumsalı, üzümü, balığı ve manzarasıyla meşhur bir kıyı kasabasıdır.

Marmara Ereğlisi: Yaz turizmine çok müsâittir. Her zaman bol balığı vardır. Neresi kazılsa târihî eser çıkmaktadır.

Şarköy: Denizi, meyveleri, güzel suları ve yeşilliğiyle şirin bir dinlenme yeridir. Kıyıda faytonlar bulunmaktadır.

Eriklice, Gaziköy, Hoşköy, Karaevli, Topağaç ve Uçmakdere tabiî güzellikleriyle isim yapmış diğer tâtil ve dinlenme yerleridir.

Tekirdağ av turizmine müsâittir. Çil, çulluk, keklik, sarıasma, üveyik, yaban ördeği, yaban kaz ve tavşanı avlanır. Tekirdağ’ın Marmara’da 130 km, Karadeniz’de 3 km sâhili vardır.

Kaplıca ve İçmeleri: İlde önemli sayılacak kaplıca yoktur. Olanlarda da konaklama tesisleri mevcut değildir.

Avşar İçmesi: Tekirdağ’a 21 km uzaklıkta Barbaros bucağının Çanakçı köyü yakınındadır. Mîde rahatsızlıklarına faydalıdır.

Yarapsun Çamuru: Tekirdağ-Muratlı arasında Tekirdağ’a 7 km mesâfede bulunan 21-24°C sıcaklıktaki bir çamurdur. Bikarbonat bakımından zengin olan çamur, romatizma ağrılarına iyi gelir.

21 Eylül 2012 Cuma

Tokat İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

tokat_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Verimli ovalar ve önemli yollar üzerinde olan Tokat ili târihî ve turistik eserleri bakımından zengin bir ilimizdir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Garipler Câmii: Tokat’ın en eski câmisi olan bu eser Danişmendoğulları zamânında Danişmend Ahmed Gâzi tarafından 1167’de yaptırılmıştır.

Alaca Mescid: İlk defâ 1301’de yaptırılan mescit yıkılınca 1505’te yeniden yaptırılmıştır. Tuğladan bezemeli minâresi Selçuklu mîmârî özelliğini taşır.

Hâtuniye Meydan Câmii: Meydan Mahallesinde, Sultan İkinci Bâyezîd Han, annesi Gülbahar Hâtun adına 1485’te yaptırmıştır. Câmi tek kubbeli ve minârelidir. Kapısının işlemesi çok güzel olan câmi 1939 ve 1943 zelzelelerinde büyük zarar görmüştür. Daha sonraları tâmir edilmiştir.

Hamza Bey Câmii: Bicaroğlu Hamza Bey tarafından yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır. Moloz taştan yapılan câmi, Bicar âilesinin eviyle içiçedir. Câmi, kubbeli ana mekanla yanlarda tonozlu bölümlerden meydana gelir.

Ali Paşa Câmii: 1572’de yapılmış bir Osmanlı eseridir. Kare plânlı kesme taştan, yüksek kubbeli ve tek minârelidir. Mihrabı ve minberi taştandır. Avluda Ali Paşa, eşi ve oğlu Mustafa Beyin türbesi vardır.

Behzat Câmii: Behzat Caddesinde Hoca Behzat bin Fakih Şirvan tarafından 1535’te yaptırılmıştır. Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde bâzı ekler yapılan câmi 1939 zelzelesinde büyük zarar görmüş ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce tâmir edilmiştir.

Ulu Câmi: 1679’da yapılan câmi, dikdörtgen plânlı kesme taştan olup, çatısı kiremitle kaplıdır. Kemer sütunları ve iç süslemesi büyük bir sanat eseridir.

Sefer Beşe Mescidi: Ulu Câmi yanında olup, 1251’de yaptırılmıştır. Kitâbesi Tokat Müzesindedir. Mescit günümüzde yıkılmış olup, yanında bulunan türbenin kubbesi sekiz köşeli piramit şeklindedir. Kesme taştan yapılmıştır.

Silahtar Ömer Paşa Câmii: Erbaa ilçesindedir. Yapım târihi kesin olarak bilinmemektedir. Süsleme tarzından 17. asrın sonlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kalem işi süslemeleri çok güzeldir. Eserin dışı yalın, içiyse çok güzel süslemelerle doludur.

Ulu Câmi: Niksar ilçesinde, Danişmendoğulları tarafından 1145’de yaptırılmıştır. Niksar’ın en eski câmiidir. Melik Gâzi Câmii de denir. Osmanlılar zamânında tâmir ettirilmiştir.

Çöreği Büyük Câmii: Niksar ilçesinde İlhanlılar tarafından yapılmıştır. Giriş kapısı geometrik bitki motifleriyle süslüdür. Câmi, adını kapısının sağ ve solundaki çöreğe benzer iki büyük diskten aldığı zannedilmektedir.

Ulu Câmi: Zile ilçesindedir. Mehmed Zakuli bin Ebû Ali tarafından 1267’de yaptırılmıştır. 1909’da Kaymakam Necmeddîn Beyin yardımlarıyla tâmir ettirilmiştir.

Boyacı Hasan Ağa Câmii: Zile ilçesinin Sakiler Mahallesindedir. Ali bin Sultan Hoca tarafından 1497’de yaptırılmıştır. 1640’ta Boyacı Hasan Ağa tarafından tâmir ettirilmiştir.

Çukur Medrese: Yağıbasan Medresesi adıyla da bilinen eseri, Danişmendoğullarından Nizâmeddîn Yağıbasan tarafından 1164’te yaptırılmıştır. Gıyâseddîn Keyhüsrev tarafından 1248’de tâmir ettirilmiştir. Moloz taştan tek katlı medresenin kapı ve kemerleri tuğladandır.

Hâtuniye Medresesi: Hâtuniye Câmiinin yanında olup, oldukça yıkık vaziyettedir. Sultan İkinci Bâyezîd, annesi Gülbahar Hâtun adına 1485’te yaptırmıştır.

Pervâne Dârüşşifâsı: Gök Medrese adıyla da bilinir. Meydan Mahallesinde Selçuklu Veziri Nûreddîn Pervâne tarafından 1275’te yaptırılmıştır. Avluya bakan yüzü Selçuklu çinileriyle süslüdür. Sivil Selçuklu eserlerinin en eskilerinden biridir. Siyah ve Türk mavisinin hâkim olduğu süslemeler Selçuklu sanatının şâheseridir. 1926’da tâmir ettirilen Dârüşşifâ günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

Yağıbasan Medresesi: Niksar ilçesindedir. Günümüzde oldukça yıkık vaziyettedir. Çukur Medreseyle aynı zamanda yapıldığı tahmin edilmektedir.

Ebü’l-Kâsım Türbesi: Ebü’l-Kâsım bin Ali et-Tûsî tarafından 1234’te yaptırılmıştır. Mor, firuze, lâcivert çinilerle yapılmış kûfî yazılar geometrik geçmeler Selçuklu sanatının orijinal örneklerindendir.

Sümbül Baba Türbesi: Gaziosmanpaşa Caddesinde; türbe, tekke ve mescit olarak 1292’de yapılmıştır. Türbenin taş işçiliği büyük sanat eseridir. Hacı Sümbül tarafından yaptırılmıştır. Selçuklu mîmârisi tarzındadır.

Kırk Kızlar Kümbeti: Niksar ilçesinde olup, 13. asır Selçuklu eserlerindendir. Yapım târihi ve kime âit olduğu belli değildir. Yapının kâidesi taştan, sekizgen gövdesi tuğladandır.

Melik Gâzi Türbesi: Niksar ilçesinin çıkışındadır. Danişmendoğulları devrinde yapılmıştır. Câmi plânındadır. İçten bütün eseri dolaşan yazı kuşağı devrin ustalığını yansıtır.

Tokat Köprüsü: Şehrin girişinde Yeşilırmak üzerindedir. Selçuklu eseri olup, 1250’de yapılmıştır. Boyu 150, eni 7 metre olup, 5 gözlüdür. Osmanlılar devrinde tâmir gören köprü son şeklini almıştır.

Talazan Köprüsü: Niksar ilçesine 15 km mesâfede, Niksar-Erbaa karayolu üzerindedir. 1200-1220 arasında yapıldığı tahmin edilen köprü günümüzde yıkık vaziyettedir.

Saat Kulesi: Sultan Abdülhamîd Hanın tahta çıkışının 25. yıldönümü için 1902’de yaptırılmıştır. Kulenin girişi güneyinden olup, kuzeyinde bir dükkan vardır. Yüksekliği 33 metredir. Kesme taştandır.

Turhal Kervansarayı: Turhal-Pazar karayolu üzerindedir. Anadolu’da bulunan Selçuklu eserlerinin en güzellerindendir. Fakat hâlen bakımsız ve harap bir haldedir. Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubat devrinde 1237’de yapılmıştır.

Sulu Han: Osmanlılar devrinde yapılmıştır. Günümüzde restore edilip, öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır.

Tokat Kalesi: Ortaçağda sivri ve kayalık bir tepe üzerinde yapılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı devrinde tâmir görmüştür. Kalenin 28 burcundan günümüzde bir tânesi kalmıştır. Diğer kısımları harâbe hâlindedir. Tepe üzerindeki kulesine 362 basamakla çıkılır. Sarnıç, ambar, cephânelik ve muhâfızlar için binâlar vardır.

Turhal Kalesi: Bugün yalnız birkaç burcu kalan bu kale çok eski çağlardan kalmadır. Son şeklini Osmanlı devrinde almıştır.

Niksar Kalesi: Ortaçağdan kalmıştır. Fakat bugünkü şeklini Selçuklu ve Osmanlı devrinde almıştır.

Zile Kalesi (Nama Hisarı): Eski bir eserdir. Sur şekli Osmanlılara âittir. Roma İmparatoru Sezar’ın târihe geçen “Geldim, gördüm, yendim” (Veni, Vidi, Vici). Lâtince yazıların kazılı olduğu sütunun da bulunduğu kale bakımsızlıktan yıkılmak üzeredir. Osmanlı devrinde depo olarak kullanılmıştır. Kaleden Bodrum ve Sekerap Suyuna inen gizli tünellerin bulunduğu rivâyet edilir.

Nikopolis: Artova ilçesinin Sulusaray bucağında bir Roma çağı şehrinin kalıntıları toprak altındadır.

Neokaseria (Kaberie): Bugünkü Niksar şehrinin bulunduğu yerde eski bir Roma şehrinin kalıntıları vardır. Kale, sur ve yılanlı köprü kısmen ayaktadır.

Tokat Müzesi: Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerine âit eserler sergilenir. Osmanlı devrine âit olanlar arasında mahkeme sicilleri, mühürler, sikkeler, tabletler, tekke eşyâsı ve giyim-kuşama âit eserler çoğunluktadır.

Mesire yerleri: Tokat tabiî güzellikleri bakımından yurdumuzun zengin bölgelerinden biridir. Ormanlar ilde geniş bir yer kaplar. Bu yüzden birçok orman içi dinlenme yeri vardır. Bâzı mesire yerleri şunlardır.

Câmiiçi: Niksar ilçe merkezine 17 km uzaklıkta, Niksar-Ünye karayolu üzerinde bir ormaniçi dinlenme yeridir.

Zinav Gölü: Çukurgöl olarak da bilinen bu mesire yeri Reşâdiye ilçesine 25 km uzaklıktadır. Göl ve ormanların iç içe olduğu bir mesire yeridir. Gölün suyu tatlıdır.

Göllüköy: Reşâdiye ilçesine bağlı Göllüköy yakınındadır. Gölün suyu tatlı olup, etrâfının manzarası güzel bir mesire yeridir.

Kaplıca ve içmeler: Tokat içmeler ve kaplıca bakımından zengin bir ilimizdir. Sulusaray Kaplıcası, Reşâdiye Çermiği, Başören mâdensuyu, Reşâdiye mâdensuyu ve Ayvaz suyu ilin önemli şifâlı su kaynaklarıdır.

Sulusaray Kaplıcası: Sulusaray ilçesine 3 km uzaklıkta Ilıca köyündedir. Tesisleri mevcut olan kaplıcanın suyu romatizma, nevralji ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir.

Reşâdiye Kaplıcası: Reşâdiye ilçesinin 1.5 km batısındadır. Yeterli tesisleri olmayan kaplıca suyu romatizma, nevralji ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Başören İçmesi: Merkez ilçeye bağlı Başören köyündedir. Sarılık suyu olarak da bilinir. Su, içme olarak mîde, karaciğer ve safra yolları rahatsızlıklarına, böbrek taşlarının düşürülmesinde faydalıdır.

Ayvaz Suyu: Niksar ilçesine 2 km uzaklıkta çıkar. Sertliği 0 derece olan su, şişelenerek diğer illere gönderilir. Su, safra kesesi ve böbrek rahatsızlıklarıyla yüksek tansiyon ve barsak rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Elazığ İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

elazig-tarihi-turistik-yerler
Elazığ, turizm potansiyeli yüksek olan bir ilimizdir. Târihî eserleri, tabiî güzellikleri ve zengin folkloruyla turisti çeken özelliklere sâhiptir.

Harput Kalesi: Coğrafî durum bakımından târih boyunca önemli bir kale olarak kendinden bahsettirmiştir. Yalçın kaya üzerine inşâ edilmiş olan kalenin iç kısmında birçok yapı kalıntıları mevcuttur. İç kale ve dış sur olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Dış surlar tamâmen yıkılmış, sâdece Harput’a girişte bâzı kalıntıları zamânımıza gelmiştir. “Süt Kalesi” diye adlandırılan iç kale, muhâsarası çok güç olan bir kaledir. Roma, Bizans ve Arapların Harput Kalesini ele geçirdikleri târihî belgelerde mevcuttur. Yalnız bu devrelere âit izler kalede görülmemektedir. Kale duvarlarının örme tekniğinden, Osmanlılar devrinde de onarım görmüş olduğu anlaşılır. Kaleye âit onarım kitâbelerinden bâzıları Harput Müzesinde bulunmaktadır. Doğu Torosların yalçın kayalıkları üzerine kurulmuştur. Araplar Hısn-ı Ziyâd (Ziyâd Kalesi), Bizanslılar (Ziata), Türkler ise Harput Kalesi demişlerdir.

Palu Kalesi: âsurilerden kalma çivi yazısıyla yazılmış dev bir kitâbesi vardır. Tamâmen yıkılmıştır.

Ahmed Bey Câmii: Harput’a dağ kapısından girişte ilk görülen câmidir. Yıkık olan câminin mihrâbı ve minâresinin kâide kısmı mevcuttur. Kesme taşlardan yapılmış olan mihrap sâdedir. Minâre kuzeyde câmiye bitişik, fakat câmiden tamâmen ayrı olarak inşâ edilmiştir. Osmanlı devrinin ilk sancak beylerinden Ahmed Bey tarafından yaptırılmıştır. İlk Osmanlı devri eseri olması bakımından önemlidir.

Ağa Câmii: Harput’a girişte solda yer almaktadır. Dikdörtgen plânlı câmi tamâmen yıkılmasına rağmen ince işçilik gösteren taş minâresi ayakta durmaktadır. Osmanlı devri yapısı olan bu câmi, müzedeki kitâbesine göre, 1559 yılında Pervâne Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Alacalı Mescit: Eski Harput’un Kayabaşı mevkiinde bulunmaktadır. Dikdörtgen plânlı yapının üzeri düz dam ile örtülüdür. Mihrap, kesme taştan sâde olarak yapılmış ve mihrap içi atalaktitlerle süslenmiştir. Kalın gövdeli minâre, iki renkli taşla örülmüştür. İlk inşâsı Artuklulara âit olan bu mescit, 19. yüzyılda onarım görmüştür. Ahşap tavanı bu onarım sırasında yapılmıştır. Minâresi, şerefeye kadar bir sıra beyaz bir sıra karataşlardan yapılmış, şerefeden yukarısı karalı-beyazlı taşlarla dama şeklinde örülmüştür.

Kurşunlu Câmii: Eskiden etrafında bulunan medreseler tamâmen yıkılmıştır. Bugün park olarak kullanılan bahçesindeki asırlık çınar, eski eser niteliğini taşımaktadır. Câminin harim kısmı kare plânlı olup, kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmaktadır. Kubbe kasnağında 4 pencere vardır. Mihrap kesme taştan örülmüş, sâde bir iniş hâlindedir. Harim kapısı yonca yaprağı şeklinde bir kemere sâhiptir. Bu tip kemer bölgede sevilen bir özelliktir. Son cemâat mahalli revaklı olup, orta kısmı beşik tonozlu, kenarlar ise kubbelidir. Kubbeler kurşunla kaplıdır. Minâre son cemâat mahalline bitişik olarak yapılmış olmasına rağmen tamâmen müstakildir. Kare kâide kısmından sekizgen ve sağır nişli gövde altına, oradan da oldukça uzun yuvarlak gövdeye geçilir. Kapı üzerinde iki kitabesi mevcuttur. Bir tânesi oldukça harapdır. İkinci kitâbe ise kapı kemeri üzerinde bulunmakta ve üzerinde 1153 H. târihi okunmaktadır. Câmi içinde abanoz ağacından yapılmış, san’at değeri büyük olan bir minber vardır. Bu minber aslında Ulu Câmiye âittir. Ulu Câmi onarılırken buraya getirilmiştir.

Sara Hâtun Câmii: Kare plânlı câminin orta kısmının üzeri, dört kalın sütuna dayanan kubbe ile kenarları ise tonozla örtülüdür. Kubbe, tonozları örten çatı ortasından çok az yükselmektedir. Mihrap sâde bir niş hâlindedir. Minberi ise Harput taş işçiliğini göstermesi bakımından önemlidir. Son cemaat mahalli ile harim kısmı arasında bulunan minarenin merdiven kısımları koyu renk taştan, diğer kısımları ise beyaz renk taştan örülmüştür. Minârenin 1898 yılında yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır. Câminin ilk kısımlarında san’at değeri olan yazılar vardır. Sara Hâtun Câmiinin Akkoyunlu Hükümdârı Bahadır Han (Uzun Hasan) ın annesi Sara Hâtun tarafından yaptırılmış olduğu söylenir. Fakat daha sonraki devirlerde yapılmış olan birçok onarım, onun ilk inşâ tipini tamâmen bozmuştur. Kıble duvarının sol tarafındaki kitâbede 1585 (H. 993) yılında Hacı Mustafa tarafından onarıldığından bahsedilir. 1843 yılında da Harput müftüsü Hacı Ahmed tarafından bugünkü durumuna getirilmiştir.

Ulu Câmi: Harput’un en önemli ve en eski yapısıdır. Dikdörtgen plânlı, duvarları moloz taştan; kubbe, kemerler ve minâre tuğladan yapılmıştır. İki kapısı mevcuttur. Sara Hâtun Câmiinin doğusunda, kaleye hakim bir yerdedir. Câmi, harim kısmı, son cemâat mahalli ve avlu olmak üzere üç bölümden meydana gelmektedir. Minâre bugünkü giriş kapısının hemen arkasında kare kaide üzerinde yükselir. Kalın eğri gövdesi değişik tuğla tezyinatlıdır. Artukoğulları yapısı olan bu câmi Anadolu’nun en eski câmileri arasındadır. Avludaki kitâbesine göre 1556-1557 senesinde Artukoğlu Fahreddîn Karaarslan tarafından inşâ ettirilmiştir. Tuğla işçiliğinin çok güzel bir örneğini veren minâresi eğri oluşu bakımından dikkat çekicidir.

Yusuf Ziyâ Paşa Câmii: Keban’ın önemli bir târihi eseridir. Yusuf Ziyâ Paşa yaptırmıştır. Osmanlıların son dönem mimârisi ve süslemelerinin çok güzel bir örneğidir. Hicrî 1210’da yapılmıştır. Bir san’at eseri olan kubbesi 4 sütun üzerine oturtulmuştur. Mihrap ve mimberde oyma taş süslemeler kullanılmıştır. İki kapısı oyularak süslenmiş tahtalardan yapılmıştır. Keban’ın en büyük câmisidir. Minâresi kesme taştandır.

Murad Baba Türbesi: Ağa Câmii yanında bulunan bu türbe altıgen plânlı ve üzeri basık bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. Osmanlı devri yapısı olan bu türbe oldukça harap durumdadır.

İmam Efendi Türbesi: Osman Bedreddîn Erzurumî adı ile de bilinen büyük velînin türbesi Harput Mezarlığındadır. Çok ziyâret edilen yerlerin başında gelir.

Arap Baba Türbesi ve Mescidi: Kurşunlu Câmiinin doğusunda, Elazığ ovasına bakan yamaç üzerinde bulunmaktadır. Selçuklu devri mimârisine göre iki katlı olarak inşâ edilmiş yapının sağ tarafında mescit kısmı bulunmaktadır. Burada bulunan ve Arap Baba diye anılan şahsa âit cesed bozulmadan zamânımıza kadar gelmiştir. Yalnız cesedin yapıya âit olmadığı sonradan konulduğu rivâyet edilmektedir. Söz konusu şahsın şehid olduğu bilinmektedir. Kitâbesine göre bu yapı Selçuklu sultânı Üçüncü Gıyâseddîn Keyhüsrev zamânında 1280 (H. 670) târihinde inşâ edilmiştir.

Mansûr Baba Türbesi: Sara Hâtun Câmiinin kuzey batısındadır. Sekizgen plânlı iç kısım orijinal şeklini muhâfaza etmektedir. Fakat üst örtü sistemi sonradan yapılmıştır. İki katlı bir yapı olduğu izlerden belli olmaktadır. İçinde sanduka bulunmaktadır. Yapının Artukoğulları devrine âit olma ihtimâli kuvvetlidir.

Fâtih Ahmed Baba Türbesi ve Mescidi: Harput’tan 2 kilometre uzaklıktadır. Mesîre yeri ve ziyâretgâh olarak kullanılmaktadır. Kaya üzerinde inşa edilmiş türbenin yanında san’at değeri olan bir mescidi ve yanında çeşmesi vardır. Türbe altıgen plânlı olup, üst kısmı sonradan yapılmış yalnız cenâzelik kısmı mevcuttur. İçinde büyük bir sanduka bulunmaktadır.

Seyyid Muhammed Kattâl Türbesi: Elazığ-Diyarbakır yolu üzerinde, Kartaldere köyündedir.Hakkında fazla bir bilgi yoktur. Peygamber efendimizin dördüncü göbekten torunu ve büyük bir zât olduğu, türbedeki kitâbeden anlaşılmaktadır. Türbenin bitişiğinde ayrıca mescid vardır.

Hoca Hasan Hamamı: Ağa Câmiinden anayolu tâkip ederek gidildiğinde sağda yer almaktadır. Kurşunlu Câmiinin güneyinde bulunur. Zamânımıza kadar iyi gelmiş klasik Osmanlı tipi hamamlarından biridir. Soyunma, ılıklık ve yıkanma yerlerinden meydana gelmiştir. İki giriş kapısı bulunur. Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Tamâmen yıkılmış olan ılıklıktan yıkanma yerine geçilir. Yıkanma yeri dört eyvanlı ortası büyük kubbeli ve köşelerde birer kubbeli halvetlerden meydana gelmiştir.

Cemşit (Cimşit) Hamamı: Sara Hâtun Câmii bitişiğinde bulunan bu hamam klasik Osmanlı hamamları tipindedir. Zamânımıza kadar bozulmadan gelmiştir. Su ihtiyâcını ünlü Dabakhâne şifâlı suyu ile karşılayan Cemşit Hamamının bâzı dert ve sıkıntılara karşı çok etkili olduğuna halk arasında inanılmaktadır. Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. İçte ortada havuz, kenarlarında setler bulunmaktadır. İki kapı ile ılıklık kapısı geçilir ve yıkanma kısmı Sara Hâtun Câmiine dayanır. Bu yapı, Yavuz Sultan Selîm’in Palu sipâhi beylerinden Cemşit Bey tarafından yaptırılmıştır (on dördüncü asrın ilk yarısı). Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hamamı restore ederek halkın hizmetine açmıştır.

İbrâhim Şah Kervansarayı: Elazığ-Çemişkezek yolunda Fırat köprüsünden öncedir. On üçüncü asırda Artuklular’dan Nizâmeddîn İbrâhim inşâ ettirmiştir.

Dördüncü Murâd Hanı: Elazığ’ın Denizli köyündedir. Kışlık ve yazlık bölümlerden meydana gelen hanın giriş kapısının solunda bir mescid vardır. Bugün yıkık durumdadır.

Meryem Ana Kilisesi: Harput’ta bulunan en eski Süryâni kilisesidir. Kilise iyi bir durumda zamânımıza kadar gelmiştir. Dikdörtgen plânlı olup, bir duvarını bunun oturduğu kaya teşkil etmektedir. Diğer duvarları moloz taşlarla örülmüştür. Dışarı taşkın apsis önü yarı kubbe ile, diğer kısımları molozlarla örtülüdür. Apsis kenarındaki hücrelerden kaleye giden gizli yolların mevcut olduğu söylenmektedir. Bugün bu kısımlar toprakla dolmuştur. İlk inşâsına âit kitâbe mevcut değildir. Mardin Süryâni metropolitindeki kayıtlardan alınan bilgilere göre 1179 ile 1845 senelerinde onarılmıştır.

Harput Müzesi: 1960’da Alacamescit Medresesi’nde açılmıştır. Çeşitli çağlara âit târihî eserler sergilenmektedir.

Elazığ Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi: 1965 senesinde kurulmuştur. Bugün Fırat Üniversitesi Rektörlüğü Kampüsü içerisindedir.

Mesîre Yerleri

Hazar Gölü: Elazığ’ın 30 km güneyinde, 70 km2’lik bir alanı kaplayan bu göl Mastar ve Hazar Baba dağları arasındadır. Çevresi yemyeşil, manzarası güzel, kıyıları kumsaldır. Gölün bir tarafından Elazığ-Kurtalan, öbür tarafından Elazığ-Diyarbakır devlet karayolu geçtiği için ulaşım kolaydır. Göl her çeşit su sporuna elverişlidir. Bol balık avlanır. Ortasında bulunan iki küçük adadan birinde (Manastır adasında) bir nasrâni tapınağı vardır. Hazar gölü yaz aylarında çevrenin deniz ihtiyâcını karşılar.

Zafran: Merkez ilçede yeralan bir mesîre yeridir. Güzel bir içme suyu, yüzme havuzu, piknik yapanlar için masa-bank ve ocak vardır. Günde normal 1.500 kişi faydalanabilecek durumdadır.

Buzluk Mağarası: Harput’a 12 km uzaklıktadır. Türkiye’de bir benzeri bulunmayan mağarada yaz mevsiminin sıcak günlerinde buz oluşmakta ve buzlar kışın erimektedir. Mağara tavanından sarkan ve tabandan yukarıya doğru yükselen sarkıt ve dikitlerin seyrine doyum olmaz. 1991 senesinde tabiî güzelliği bozulmadan merdiven ve ışıklandırma sistemi yapılmıştır.

İçmeler ve Kaplıcalar: Elazığ içmeler ve kaplıcalar bakımından zengindir. Fakat yeterince faydalanılmamaktadır.

Mürüdü (Sarılık) Çeşmesi: İl merkezinin 7 km kuzeyinde yer almaktadır. Bir çeşmeden akan Mürüdü suyu hidrokarbonatlı ve kireçli bir su olup, sarılık hastalığına iyi gelmektedir. Bu yüzden sarılık çeşmesi de denilmektedir.

Hırhırık Mâdensuyu: Elazığ’a 5 km uzaklıkta Gümüşkavak köyündedir. Ağrı ve kaşıntılara iyi gelir.

Harput Dabakhane Şifâhânesi: Harput Kalesinin kuzeyinde dere içerisinde yer alır. İlk olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen binâ 1988’de yeniden inşâ edildi. Suyun sıcaklığı -5°C’dir. Mîde, barsak, karaciğer, romatizma hastalıklarına ve rûhî deprasyonlara iyi gelir.

Yurtbaşı Mâdensuyu: Acı su olarak da bilinir. Elazığ’a 16 km uzaklıkta Yurtbaşı kasabası yakınlarındadır. Suyun sıcaklığı 19°C’dir. Böbrek taşlarının düşürülmesinde, mîde ve barsak, karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir.

Kolon Kaplıcası: Karakoçan ilçesine 27 km uzaklıktadır. Banyo kürlerinin sâkinleştirici ve damar genişletici etkisi vardır. İçme kürlerinin ise mîde, barsak sistemi ile karaciğer ve safrakesesi üzerinde olumlu te’siri vardır.

Buhan Hame Kaplıcası: Bozcanak köyündedir. Romatizma ve siyatiğe iyi gelmektedir.

Genefik (Yelpınarı) Mâden Suyu: Elazığ’a 30 km uzaklıkta Genefik köyü ile Zerteriç köyü arası Bezerker Çayı mevkiindedir. Banyo kürleri ağrılara ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir.